Kalıcı haber - Çankayada uzlaşma hiç olmadı
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  Sağlık
  Kerma önemli yazılar
  Politika
  => Erbakan bilinmeyenleri anlattı
  => Çankayada uzlaşma hiç olmadı
  => PKK Taşerondur
  => Ak Partinin kapatılmasına ilişkin iddianame
  => Erbakanın kayıp trilyonun iç yüzü
  => Demirel, Menderes'e de ihanet etti
  Medya Makale
  Bilim
  Kitap sayfaları oku
  Karma Seçmece Haberler
  Gmail toplu Mail Atma
  Araştırma
  Kişi anılarına
  Resulü Ekremin anısına resimli kart
  Kuran Kursu
  Resimler
  Geçmiş tarih
  Şerefli Hadisler
  Biyografi (itibar edilecek adamları yazıyoruz)
  İslam ve tasavvuf
  Sohbetler
  İslami Programlar
  İslam
  Dört eş, sınırsız zinayı önlermiş
  İlginç haberler
  Foto Galeri
  Yazarlar ve yazılar
  Faydalı linkler ve destek linkler
  Kültür
  İmam Ebu Hanife (r.a.) yıldönümü
  Bid'atçılar islama zararlı olanlar
  Skype ile ücretsiz konuşun

Çankaya’da uzlaşma hiç olmadı

Bir önceki yazımda, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “UZLAŞMA var mıydı?”, “Hiç gerçekleşmiş mi?” sorusuna yanıt aradım.

Çok partili hayata geçtikten sonra seçilen ilk cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’dan başlayarak bütün cumhurbaşkanlarının iki şekilde seçildiğini ortaya koymaya çalıştım. Ortaya çıkan tablo gayet netti. Ya “çoğunluk partisinin dediği oldu” vardı, ya da “askerin dayatması”.

Bu yazımda ise anons ettiğim gibi, Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in nasıl Köşk’e çıktığını sizlere hatırlatmaya çalışacağım. Her iki liderin seçimlerinde “uzlaşma” mı vardı, “dayatma” mı, sorusunun karşılığını göreceğiz. 
                                          ***

Kenan Evren’in seçimi, Meclis’te olmamıştı. 7 Kasım 1982’de Anayasa referandumu ile birlikte gerçekleşmişti. Seçmen, yeni Anayasa metnine “Evet” dediği için Evren’in Köşk’e çıkışını da onaylamış oldu.

Evren’in görev süresinin bitimine yakın, demokrasinin temel kurumu olan Meclis’ten çok askeri seven medyanın aklına ilk gelen isim yine dönemin Genelkurmay Başkanı olmuştu. Necdet Üruğ adı öne çıkmaya başladı.
Orgeneral Üruğ, bir taraftan Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun’un önünü açmak, diğer yandan da kendine Köşk’te zamin hazırlamak amacıyla 15 Haziran 1987’de istifasını Başbakan Turgut Özal’a takdim etti. Ancak Özal’dan beklemediği bir tavır gördü.

Özal, “Senin istifanı kabul ediyorum ama Orgeneral Öztorun’un Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasını istemiyorum. O ismi, Bakanlar Kurulu da istemiyor” dedi. Özal, bu görüşünü Cumhurbaşkanı Evren’e de daha önceden aktarmıştı.

28 Haziran’da bu kez Evren, Öztorun’a hükümetin yaklaşımını özetle aktardı ve Genelkurmay Başkanı olamayacağını söyledi. Devir teslim davetiyesini bastırmış olan Öztorun, bunun çok onur kırıcı olduğunu söyledi.

Hükümet, ordu komutanı olan Necip Torumtay’ın önce Kara Kuvvetleri Komutanı ardından da Genelkurmay Başkanı olacağını açıkladı.

Medyada bu durum, “sivil darbe” ifadeleriyle karşılık buldu.

Böylece, Kenan Evren hiç sevmediği Necdet Üruğ’dan kurtulmuş oldu, hükümet de askerin kendi içinde kimin Genelkurmay Başkanı olacağına karar vermesinin önünü kesmiş oldu.

ÜRUĞ – EMEL SAYIN AŞKI

Necdet Üruğ’un Köşk yolunu kesen esas bomba ise MİT Daire BaşkanıMehmet Eymür’ün hazırladığı bir rapor idi. Aydınlık gazetesinin 7 Şubat 1988 tarihli nüshası, Necdet Üruğ-Emel Sayın ilişkilerini bütün ayrıntılarıyla ortaya koydu.

Üruğ artık safdışı olmuştu. Buna hem Evren hem Özal sevindi.
6 Eylül 1987’de siyasi yasakların kalkması için referandum yapıldı. Oy verme işlemi bitmiş, ancak daha sandıklar açılmaya başlamamıştı. Turgut Özal, TV’de canlı yayına çıktı ve erken seçim kararı aldığını açıkladı.

Özal’ın bu kararı, o güne kadar erken seçim diye tutturan muhalefetin hesaplarını altüst etti. Bu kez, alınan kararın “baskın seçim” olduğunu öne sürmeye başladılar. 29 Kasım 1989’da yapılan seçimlerde şu sonuç ortaya çıktı:

- ANAP yüzde 36.31 oyla 292 milletvekili,
- SHP yüzde 24.74 oyla 99,
- DYP de yüzde 19.14 oy oranıyla 59 milletvekili çıkardı.

Evren’in görev süresi 6 Kasım 1989’da bitecekti. İki yıl olmasına rağmen, Köşk’e kimin çıkacağı medyanın gündemini oluşturmaya başlamıştı.

Üruğ’un hayallerinin suya düşmesi üzerine gazeteler, 9 yıldır ülkenin tepesinde bulunan Evren’in görev süresinin uzatılmasının yollarını aramaya başladı. Kimi hukukçuların yaklaşımından hareketle, bir formül tartışılıyordu:

“Evren, Anayasa’nın öngördüğü gibi Meclis’te seçilmemişti. Referandumla Köşk’e çıktı. Durum böyle olduğuna göre, bu kez Meclis’te seçilmesinin önünde bir engel yok.”

Bu sırada, haftalık olağan görüşmeler sırasında Özal, Evren’e, “Sizin görev sürenizi bir dönem daha uzatmak istiyoruz” diye bir öneride bulundu.

EVREN: DEMİREL’İ KÖŞK’E ÇIKAR ŞERRİNDEN KURTUL
Evren, Özal’ın bu teklifi karşısında şaşkınlığını, “Bunu nereden çıkardınız?” diyerek dile getirdi. “Seçimlere daha iki yıl var. Zamanı gelince konuşuruz” diye ekledi.

Evren, Özal’ı hayrete düşüren bir ekleme daha yaptı:

“Sana bir şey söyleyeyim mi? Süleyman Demirel’i cumhurbaşkanı yapar, sen de başbakan olursun. Böylece Demirel daha az zararlı olur!”
(Demokrasi Döneminde Üç Adam / Cüneyt Arcayürek)

Özal’ın bu çıkışının amacı, zaman içinde anlaşılacaktı. Evren’in halk tarafından sevildiğinin farkında idi. Evren engelinin aşılması gerekiyordu. Evren’in kendi ağzından ikinci kez Çankaya Köşkü’ne çıkmak istemediğini söyletmek istiyordu.

Aradan bir süre geçtikten sonra Özal, Evren’e yaptığı “uzatma” önerisini bu kez medya karşısında dile getirdi. Çankaya Köşkü çıkışında gazetecilere, “Evren’e ikinci bir dönem daha Çankaya’da kalmasını önerdim” diye açıkladı.

Daha sonraları gazetelerde, bizzat ağzından değil ama dolaylı yollardan Evren’in bu teklifleri reddettiği yazıldı. Anamuhalefet lideri Erdal İnönü de görev süresinin uzatılmasına karşı olduğunu söylemesi ile Özal için Evren engeli de aşılmış oldu.

ÖZAL: HİZMETİ NEREDE İYİ YAPABİLİRSEM ORADA OLURUM

1988’den itibaren Çankaya seçimi, Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri idi. Bazan Özal, bazan öteki liderler, cumhurbaşkanlığı konsunu gündeme getiriyordu. Özal hiçbir zaman, cumhurbaşkanı olacağını söylemedi ama olmayacağını da…

Özal, ilk kez 6 Ocak 1988 tarihli Hürriyet’te Köşk konusunda net konuştu:

“Bence bu konuda getirilebilecek en önemli yaklaşım, cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlamaktır. Böylece milletvekilliği seçilme yeterliliğine haiz olan herkes aday olabilir. Bana gelince, ben hizmeti nerede iyi yapabileceğime inanırsam ona karar veriririm. Bu nedenle aday olabilirim ama olmayabilirim de.”

Özal’ın Çankaya yolunda ilerlediğini farkeden Demirel ise bunu engellemeye başlamıştı bile. “Kimse yüzde 36 oyla Çanakaya’ya heveslenmesin” diye ilk çıkışını yaptı. (12 Haziran 1988 Karabük konuşması)

ANAP kurmayları ile Demirel arasında yoğun bir söz düellosu başladı. Demirel’in çıkışlarına Ekrem Pakdemirli, Mehmet Keçeciler, Eyüp Aşık gibi isimler ağır eleştirilerle karşılık veriyordu.

26 Mart 1989’da yapılan yerel seçimlerde tablo Özal açısından parlak değildi:

ANAP yüzde 23.74 oy aldı. İl genel meclisi sonuçları oranı ise ANAP oylarının yüzde 21.8’de idi. Demirel, ANAP’a bu kez yüzde 21 oy oranı ile hücuma başladı.

“Acaba kendisine verdiği sözde durur mu?”
hesabını yapan Evren, Özal’a bir nasihatte bulundu. “Durumu iyi değerlendir, ANAP bölünür” dedi. Özal, “Salı günü grupta milletvekillerinin görüşünü alacağım” diyerek görüşmeyi noktaladı.

ÖZAL, ANAP GRUBUNUN KAPILARINI KAPATTI

Özal, 10 Ekim Salı günü ANAP Grubu’nun kapılarını kapattı, kürsünün yanına bir sandık getirtti. Anket kağıtlarını çıkartıp milletvekillerine dağıttırdı. Anket kağıdında şu yazılı idi:

“Cumhurbaşkanlığına aday olmamı kabul eder misiniz? Göstereceğim adayın cumhurbaşkanı olmasını onaylar mısınız?”

18 genel başkan adayı sıralanmıştı ve bir soru daha vardı.

“Düşündüğünüz başka bir aday var mı?”
Herkes sonuçların açıklanacağını bekliyordu ki, Özal anket kağıtlarını çantasına koydu ve gitti.

Basında çıkan yorumlar tek merkezde toplanıyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri siyasal bir bunalıma dönüşmüştü ve Özal seçilirse, demokrasi darbe yiyecekti. Emaneti Cindoruk’tan devralan DYP lideri Demirel, ortaya yepyeni bir iddia attı.

Demirel’e göre, DYP ve SHP Meclis’i boykot ederse, Özal yalnızca ANAP oyları ile seçilecekti. Böylece seçilecek kişi de Türkiye’nin değil ANAP’ın cumhurbaşkanı olacaktı. Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Muammer Aksoy ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da, muhalefetin ortaya attığı iddialara Anayasal destek ortaya koymaya çalışıyordu.

DEMİREL: ÖZAL’I ONURSUZCA İNDİRECEĞİZ


Demirel ise “Özal’ın Çankaya’ya çıkması işgal olur. Çıkması durumunda onursuzca indireceğiz” diye yükleniyordu.

Özal, isminin yıpranmasını istemediği için adaylık açıklamasını sürekli geciktiriyordu. Niihayet adaylık başvurusu süresinin bitimine 3 gün kala 17 Ekim’de hem partisinin yeni Genel Merkezi’nin açılışını yaptı hem de veda etti.

Özal’ın karşısına ilk aday partisinden çıktı. Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş 24 Ekim’de yapılacak ilk turda aday oldu. Muhalefet partilerinin boykotu ile yapılan ilk oylamada Özal 247, Çelikbaş 18 oy aldı.

İkinci turda kimse 300 oya ulaşamadı. Ama 256 oy alan Özal rahatlamıştı. Artık 226 oyun yeterli olacağı üçüncü turda seçilmesinin önünde engel kalmamıştı.

31 Ekim 1989’da yapılan üçüncü tur oylamada Özal, Genel Kurul’a katılan 285 milletvekiliniden 263’ünün oyunu alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı seçildi. 9 Kasım’da ant içerek görevine başladı.

ANAP milletvekilleriyle vedalaşırken söylediği, “Bölünmeyin, parçalanmayın. Kur’an’da söylendiği gibi Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” sözleri, “irtica" yaygaralarının yeniden alevlenmesine neden oldu.

Demirel ve İnönü’nün “İndiririz” tehditleri, hiçbir zaman geçerli olmadı. Özal, kendi cumhurbaşkanlığı üslubuna itiraz edenlere, “alışırsınız” diye karşılık verdi.

17 Nisan 1993’te kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.


YARIN: DEMİREL KOALİSYON ORTAĞI SHP’Yİ NASIL TEHDİT ETTİ

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol