Kalıcı haber - İdeal bir vazife adamı
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  Sağlık
  Kerma önemli yazılar
  Politika
  Medya Makale
  Bilim
  Kitap sayfaları oku
  Karma Seçmece Haberler
  Gmail toplu Mail Atma
  Araştırma
  Kişi anılarına
  => Sen rahat uyu Akif
  => İdeal bir vazife adamı
  => İst. fethi 555. yıl dönümü
  Resulü Ekremin anısına resimli kart
  Kuran Kursu
  Resimler
  Geçmiş tarih
  Şerefli Hadisler
  Biyografi (itibar edilecek adamları yazıyoruz)
  İslam ve tasavvuf
  Sohbetler
  İslami Programlar
  İslam
  Dört eş, sınırsız zinayı önlermiş
  İlginç haberler
  Foto Galeri
  Yazarlar ve yazılar
  Faydalı linkler ve destek linkler
  Kültür
  İmam Ebu Hanife (r.a.) yıldönümü
  Bid'atçılar islama zararlı olanlar
  Skype ile ücretsiz konuşun
İdeal bir vazife adamı



Şehid Adnan Demirtürk



1965'te Trabzon'un Vakfıkebir ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Daha öğrencilik yıllarında gençlik çalışmalarına ilgi duydu. Genç yaşta Milli Görüş kadroları içinde yer aldı. 6 Eylül 1997'de Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığı'na seçildi. Bir görev tevdi edildiğinde "Büyüklerimiz öyle karar vermişlerse, bize o vazifeyi yapmak düşer." der ve Allah'tan yardım isteyerek işe koyulurdu. Adnan Demirtürk'ün başarısında bu sadakat ve teslimiyetinin rolü büyüktür.

"20 ay devam eden Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığı çalışmalarını bu inanç ve kararlılıkla yürüttü. Çok önemli bir çalışma ile vazifeli olduğunun farkındaydı. Göreve gelir gelmez bir plan ve program hazırladı. Önüne bazı hedefler koydu. Bu hedeflere ulaşabilmek için Milli Gençlik Vakfı kadrolarıyla birlikte gece gündüz çalıştı. "İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır." düsturuyla hareket etti. Gençlerimizin Türkiye sevdalısı olarak yetişmeleri için çırpındı.

"Kendini ve Milli Gençlik kadrolarını birer "vazife adamı" olarak kabul ederdi. Her vazife adamını bir dava adamı olarak görür ve bunu şöyle ifade ederdi: "Vazife adamı denildiği zaman, görev verildiğinde gözün arkada kalmayacağı insan anlaşılır. İnciler az olduğu için kıymetlidir. Kara taşlar çok olduğu için kıymetsizdir. Dava adamları azdır ve dava adamlığı en büyük vasıftır. Ömrü yaşanmaya değer kılan şey dava adamı olmaktır."

"İdeal bir vazife adamının görevi alır almaz söyleyeceği ilk sözlerin şunlardan biri olması gerektiğini ifade ederdi: "Derhal, baş üstüne, emredersiniz, hemen!.."

"Bu konuda, Elbert Hubbart'ın 1889'da yazdığı "Garcia'ya Mektup"makalesini örnek gösterirdi. Bu makaleye göre, ABD ile İspanya arasında yapılan savaşta, Küba'da bulunan Amerika Kuvvetleri Başkomutanı General Garcia ile derhal haberleşilmesi gerekiyordu. Bu iş için Rowan'ı buldular. Rowan, derhal mektubu kaptı ve işe girişti. Pek çok engelleri aştı ve mektubu sahibine ulaştırdı. Adnan Demirtürk, başarılı, becerikli, hemen işe koyulan, zorlukların üstüne üstüne giden, hedefine kilitlenen böyle bir vazife adamını örnek verir ve bu anlayışla çalışılmasını arzu ederdi.

" Hele başkanlar… Başkanların ihmalkarlığını affetmezdi. Onların davamızı iyi temsil etmelerini ve çok çalışarak kadrolarımıza örnek olmalarını ister ve şöyle derdi: "Başkan uçar gibi çalışırsa, teşkilatı koşar gibi çalışır. Başkan koşarsa, teşkilat yürür. Başkan yürürse, teşkilat durur. Başkan durursa teşkilat ölür." Kısaca, başkanlar, her konuda diğer arkadaşlarından önde olmalıydı.

"Başkanların çağrıldıkları toplantıya mutlaka katılmalarını ister, buna çok önem verirdi. 1998'in Ocak ayında Şube Başkanları toplantısı Aksaray'da yapılmıştı. Mevsim soğuk, yollarda kar ve buzlanma vardı. Toplantıya ancak 58 şube başkanı katılabilmişti. Adnan bey, bu eksik katılımdan çok üzülmüş ve şöyle demişti: "Eğer ben, bir toplantı günü trafik kazası geçirir, vücudum parça parça olursa, o parçaları bir torbaya dolduracak, toplantı yerine getirecek ve beni toplantıdan sonra defnedeceksiniz."

"Adnan beyin genel başkanlığı döneminde, ben de MGV Bölge Sorumlusu olarak görev yapıyordum. O dönemde Denizli ve Aydın şube başkanlıklarında değişiklik olmuştu. Benim aracılığımla yeni başkanları ayrı ayrı Ankara'ya çağırdı ve onlara aldıkları görevin büyüklüğünü anlattıktan sonra "-Bakın! İlinize gidiyorsunuz. Oranın evliyasından da eşkiyasından da siz sorumlusunuz." diyerek görev yerlerine göndermişti.

"Kısaca, Adnan Demirtürk aldığı görevin hakkını verdi. Üzerine düşeni layıkıyla yaptı. Kendini davasına adadı. O dönemdeki Milli Gençlik Vakfı çalışanları olarak biz buna şahit olduk. Bugün de, onun büyük emek verdiği "milli gençlik" çalışması, aynı anlayışı muhafaza ederek Anadolu Gençlik Derneği eliyle yürütülmektedir.

"Ömrünü,Türkiye ve bütün insanlığın saadete ulaşmasına adamış olan Milli Görüş'ün muhterem lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'ın, Adnan beyin vefatı üzerine söylediği şu sözler her şeyi anlatmaya yetmektedir: "Adnan Demirtürk kardeşimiz gençlerimize örnek olacak bir hayat sürdü. Şuurun en güzelini gösterdi. Davasına olan bağlılığı ile her zaman ön plana çıktı. Ne mutlu ona."

"Vefatlarının 9. yılında, bir trafik kazası sonucu, birlikte Hakk'a yürüyen Adnan Demirtürk, A. Zahit Turan ve Talha Özcan Eyüboğlu kardeşlerimizi hayır ve rahmetle anıyoruz.


Şakir Tarım

--------------------
"Vazife adamı denildiği zaman, görev verildiğinde gözün arkada kalmayacağı insan anlaşılır. İnciler az olduğu için kıymetlidir. Kara taşlar çok olduğu için kıymetsizdir. Dava adamları azdır ve dava adamlığı en büyük vasıftır. Ömrü yaşanmaya değer kılan şey dava adamı olmaktır."


Şehid Adnan Demirtürk





Adnan Demirtürk'ü rahmetle anıyoruz




Arkadaşlar ihlâsla çalışalım. İhlâs; dünya yansa içinde bir kalbur samanı olmamak demektir. Her nimetin şükrü kendi cinsinden ödenir. Hidayet nimetinin şükrü de Allah yolunda ihlâsla çalışmaktır. Diyordu Adnan Demirtürk Başkanımız.

15 Mayıs 1999'da elim bir trafik kazasında şehadete yürüyen Milli Gençlik Vakfı'nın Efsane Başkanı Adnan Demirtürk, ömrünü gençliğe adamış, güle sevdalı bir insan olarak gönüllerde hak ettiği yeri aldı. İmanı, heyecanı, gayreti, her daim Müslüman kardeşlerine müşfik davranışları ile küffara karşı hiddetli duruşuyla ve de üslubuyla hatıralarımızda devamlı tazelediğimiz, rahmetle ve minnetle andığımız ağabeyimizdi, başkanımızdı.

Genç yaşında Millî Görüş kadrolarında aldığı ağır görevleri hakkı ile yerine getirmiş, Millî Gençliğe Başkan olmuş, evliyasından da, eşkıyasından da kendini sorumlu bilmiş ve de sorumluluğunu titizlikle yerine getirmeye çalışmış biriydi. Etrafında bulunan herkesin büyük bir hayranlıkla izlediği ve gönülden bağlar kurduğu, genç, dinamik, Cenab-ı Hakka ve Resul-u Ekrem Efendimize âşık, merhametli bir adamdı. Yani adam gibi adamdı.

Koca iki asırdır zihniyet buhranı oluşturmaya çalışan güruh Kur'an'sız Kur'an-ı ifadeler kullanmaya çalışmıştır. Ve insanlara boş sözcük kalıpları sunmuş, içi ateş kadar etkileyici, bıçak kadar keskin ve kıymet ifade eden kavramların da içini boşaltmaya çalışmıştır. İnsanımızın değer yargılarında çözülme oluşturmaya kalkışmıştır. İşte bu kavramlardan olan Şehitlik ve şehadet gerçek manasını bu kutlu adam, delikanlı adam ve özü ile sözü ile bir ve örnek olmuş insan Adnan Başkanda hakkıyla kendini bulmuştur. Şehadete, şehidi şehit yapan manaya sevdalı biri olan Rahmetli, Cenab-ı Allah'ın özel insanlara lütuf ettiği Şehadete kavuşmuştur.

Şehitlik, şehadet Rabbin yegâne kudret ve kuvvet oluşunun kesin olarak şahidi olmuş olmak demektir. Şehitlik, dünyada imanın doruklarında olan, romantik duyguların değil hakikat duygusu, aşkı ve şevki yaşayanların, insanlığın asıl yurdu olan ahiret yurdunda nasiplendiği mekân ve makamdır. Şehidi şehit yapan mana; dünya hayatı boyunca Rabbin hoşnutluğunu kazanacak eylemleri ortaya koymaktır. Bu hoşnutluk ahlakta olduğu gibi, ilimde de olmalı, siyasette de. Tek boyutlu, dar kalıplı değildir bu hoşnutluk. Şek ve şüpheden arınmış gönül ve kafaların anlama yetisinde bulunabileceği, Kur'an-ı Kerim'e ve Sünnet-i Seniyyeye tam bağlılığın ifadesidir. Kerem olan Rabbin ikramı olan dünyalık kazanımların sadece ve sadece İlây-ı Kelimettullah uğruna harcanması gerektiği şuurudur. Şehadet, İslam'ı ve Müslümanlığı bilmek demektir. İslami olana yönelmek, Küfrün kapılarına kilit vurmak, zalime boyun eğmemek demektir. Allah'a kilitlenen insana virüs bulaşmayacağını idrak etmiş olmaktır. Ataleti ve gevşekliği yırtarak ihlâslı mücadeleyi ortaya koymaktır. Aidiyetini İslam'a göre kurmaktır.

Adnan Başkanımızda hayatını bu düsturlara göre düzene koymuş, inanç ve hakikat şuuruyla hareket ederek gençliğe ashab-ı kiram efendilerimizin gençleri gibi örnek olmuştur.

Adnan Demirtürk'ün birçok dikkat çeken yönü vardır. Ama biz basit gibi gözüken, hakikatte en önemli kısmı ifade eden "şuurlu olmasının", taşıdığı şuurun hakkını vermeye çalışmasını göz önünde bulunduruyoruz. Rahmetli Genel Başkanımız "davamızın hayranı değil, bağlıları olmalıyız" diyerek çok önemli bir yöne dikkat çekmiş, kendisi de yılmaz, yıkılmaz, yorulmaz bir gayretle çalışarak bağlılığını ortaya koymuştur.

"Milletimizin yüzünü güldürmek ve gençliğimize sahip çıkmak konusunda, sizlerle kader birliği yaptık. Yaptığımız iş, gönül seferberliğidir. Her birimiz bir muhabbet fedaisi olarak çalışacağız. Birlikte yürüdüğümüz insanlara çalışma ve iş başarma hazzını tattıracağız. Onları ellerinden tutup cennete itekleyeceğiz. Bunun da en güzel yolu lisan-ı hal ile örnek olmaktır" diyen ve söylediğini yapan, yaptıklarını muhasebe eden biriydi.

Şehadeti Millî Görüş kadrolarını hüzne boğmuş, adam gibi bir adamın bu dünyadan göç etmiş olmasını ve çok sevdiği genç kardeşlerini Adnan ağabeysiz bırakmış olması bir burukluk yaşatmıştır. Lakin dikkat çekmeye çalıştığımız Şehadetin asıl manasına sahip biri olması ve Allah'ın rızasını arayan biri olarak şehit olması ona olan sevgimizi daha da arttırmıştır. Belki de dünya da iken verdiklerinden daha fazlasını Şehadetinden sonra vermiş oldu. Onu örnek alan fetih nesli ruhu ile hareket eden bir gençliğin varlığı, MGV kapatılsa da, aynı şuur ve gayret ile hareket eden Anadolu Gençlik Derneği'nin var olması onu mutlu ediyordur.

Seni, dava kardeşlerimiz Ahmet Zahit Turan ve Talha Özcan Eyüboğlu'nu rahmetle anıyoruz Adnan Ağabeyimiz.


İsmail Şakıma
Adnan Demirtürk ve Arkadaşlarını Rahmetle Anıyoruz

15 Mayıs 2008
Dokuz yıl önce bugün Samsun'un Havza ilçesi yakınlarında geçirdiği trafik kazası ile Hakk'a yürüyen Adnan Demirtürk ve arkadaşları Talha Özcan Eyüboğlu ve Ahmed Zahid Turan'ı rahmetle anıyoruz.

Örnek kişiliği ve çalışma azmi ile kısa zamanda önemli çalışmalara imza atarak Türkiye müslüman gençliğine büyük emeği geçen Adnan Demirtürk ,1965 yılında Trabzon'un Vakfıkebir ilçesinde dünyaya gelmişti.İlk ve ortaöğrenimi Vakfıkebir'de tamamlayan Adnan Demirtürk, lise yıllarında İslami Hareket ile tanışarak Trabzon yöresindeki yetişmiş ilim adamlarından faydalandı. Hayatını Şehid Metin Yüksel'in yolunu sürdürmek için adayan Demirtürk, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğrenim gördüğü sırada, idealist dava adamlarını tanıyarak onlarla birlikte çalışmalar yaptı .Özellikle Ortaöğretim gençliğinin yetiştirilmesi için gayret gösteren Adnan Demirtürk, Üniversite sonrası yapılan bütün iş tekliflerini geri çevirerek "Gençlerin Eğitilmesi" için çalışmalara devam etmeyi tercih etti. 6 Eylül 1997 yılında Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığına getirilen Adnan Demirtürk, vefat ettiği 15 Mayıs 1999 yılına kadar bu çalışmalara aralıksız devam etti.

Adnan Demirtürk'ün naaşı kendi vasiyeti üzerine Şehid Metin Yüksel'in fotoğraflarıyla binlerce seveninin omuzlarında taşındı.

Adnan Demirtürk olmak üzere, Talha Özcan Eyüboğlu ve Ahmed Zahid Turan'ı rahmetle anıyor, Rabbimizden şehadetlerini kabul etmesini diliyoruz.



Adnan Demirtürk'ün Konuşmalarından Bazı Bölümler

“En yüksek makam er olabilmektir.Komutan nasıl olsa bulunur, biz bu dâvâda er olarak çalışmaya devam edelim.”

“Ne kadar başarılı olsak başımız öne eğiliyor. Çünkü bu işin sahibi Allah’tır. Allah emirlerinde galip olandır. Kulluk görevimizin gereği olarak bu çalışmaları yapıyoruz.”

"Allah’a kilitlenen insana virüs bulaşmaz."

"Kıymetli taşlar az olduğu için kıymetlidir. Kara taşlar çok olduğu için kıymetsizdir. Dava adamları azdır ve dava adamlığı en büyük vasıftır."

" 'Vazife adamı' denildiği zaman görev verildiğinde gözümüzün arkada kalmayacağı insan anlaşılır. İnsanlar yalnız 'inandık' deyip de kurtulacak ve hesaba çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar? ' Elli altmış yıllık ömrümüzde çetin imtihanlardan geçeceğiz. Ömrü yaşanmaya değer kılan şey 'dava adamı' olmaktır. "

"Gönüllerinizi açın ve yürüyün! Toplumsal değişimin bir tek yolu var: Kendimizi değiştirmek! .. Birbirimizi seversek, Allah da bizi sever ve önümüzü açar."

Yaptığı son konuşmasından: "Arkadaşlar tılsımı bozmayın,tılsım kanlı bir kefenle Allah'a gitmeye sevdalı olmaktır."

Anılar Defterinde Gül Yaprağı


Adnan Demirtürk... Ali Soylu... Mehmet Bedri İncetahtacı... Söylemesi dile kolay üç isim, üç ömür, üç yiğit! Ya Onlar gibi olabilmek? Bu isimlerini zikretmek kadar kolay mı?... Kısa ama Allaha (c.c) adanmış üç bereketli ömür...


Bu üç büyük insanı, yeryüzüne hakkın hâkim kılınması için yaptıkları efsanevi çalışmalarla tanıdık ve üçünü de trafik kazalarıyla Hakka uğurladık.

Cahit Zarifoğlu´nun bir şiirinde dediği gibi "Anılar defterinde gül yaprağı" idi O´nlar. Bu üç güzel insanı, gül yapraklarımızı yâd etmek için çekiyoruz besmeleyi.



Milli Gençliğin Adnan Ağabeyi


1965 yılında Trabzonun Vakfıkebir ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Sonrasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde üniversite eğitimini bitirdi.


Milli Görüş kurumlarında çeşitli kademelerde görev aldı. Vakfıkebir ve Trabzonda RP ve MGVnin değişik kademelerde yöneticilik yaptı. 6 Eylül 1997de Millî Gençlik Vakfı Genel Başkanlığına seçildi. Rabbiyle vuslata erdiği 15 Mayıs 1999 gününe kadar, bu görevi 20 ay boyunca başarılı bir şekilde yürüttü.


"Mücahidler ayakta ölür"


Güle sevdalı başkanın 54 ilde yaptığı toplantılardan sonra, durağı Samsundu. Son durağı, Milli mücadelenin başlangıcının 80. yılı kutlanıyordu. Adnan Demirtürk kürsüde şu sözleri dillendiriyordu: "Gelirken Havza civarındaki kayalıkları gördünüz mü? Kim bilir, o mekanlarda kadrolarımızdan kimler şehit olacak."


Sanki ölümün Onu bulacağı yeri hissetmişti. 15 Mayıs 1999 günü 21.45te yola çıkan kervan, 23.30da Rabbine kavuştu. Güle sevdalı başkanın yanında yardımcısı Talha Özcan Eyüboğlu ve Özel Kalem Müdürü Ahmed Zahid Turan'da Hakka yürüdü.


"Ağız tadıyla çalışmak"


Adnan Ağabeyin Milli Gençlik Vakfı´na Genel Başkan olmasıyla vakıf hızlı bir yükselme sürecine girdi. O "kader birliği, gönül seferberliği ve ağız tadıyla çalışmak" sözleriyle dönemini adeta özetliyordu. Çalışma prensibini ise şöyle koymuştu Adnan Demirtürk: "Benim en cana yakın ve övmeye layık bulduğum adam, başında bir denetleyici yok iken de işini dürüstçe yapan adamdır."

"Önce ahlak ve maneviyat" diyen Milli Gençlik kadrolarının edeb timsali ağabeyiydi O. Siyer, tefsir, hadis ilimlerinde kendi iyi yetiştirmiş, ibadetlerine hep dikkat etmişti. Milli Gençliğin genç neferlerine sürekli olarak "Genç inancı ve ideali uğruna fedakârlık yapabilendir!" diyor ve hedef gösteriyordu.

Gençlere hedef gösterirken kendisinin hedefsiz kalması düşünülemezdi elbet. Demirtürk MGV'yi 2003 yılında Türkiyenin, 2008 yılında da dünyanın en büyük gençlik teşkilatı yapmayı amaçlıyordu.


Ardından...


MGV'de Genel Başkanlık yapan ve şuan da Anadolu Gençlik Derneği Genel Başkanı olan İlyas Töngüş: "Bir müminde olması gereken, dava adamında olması gereken bütün vasıflarla bezenmiş birisiydi. Konulara olan vukufiyeti, kültürel birikimi, teşkilatçı özelliği ve insanlara yaklaşımındaki engin sevgisi unutulmayacak hasletlerindendi." Diyor Demirtürk için.

Kardeşi Ali Demirtürk "Örnek dava insanı idi" derken, kayınbiraderi insanları mıknatıs gibi çektiğinden bahsediyor..


"Bizim davamız şehitlerin manası üstünde yükselir." diyen Ağabeyimizin büyük bir sadakatle bağlı olduğu Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan, Onun anısına düzenlenen bir programda şunları söylüyordu: "Adnan Demirtürk kardeşimiz, gençlerimize örnek olacak bir yaşam sürdü. Şuurun en güzelini gösterdi. Davasına olan bağlılığı ile her zaman ön plana çıktı. Ne mutlu Ona! İnşaallah Rabbimiz kendisine şehit muamelesi yapar."


Soylu görev adamı


Doğrudan Yaradana bağlı yerin, Of'un çocuğuydu Ali Soylu. Mütevazı bir kişiliğe sahipti. Bu özelliği Onu herkesin gözünde sevilir ve sayılır hale getirdi. Maceralı bir İmam-Hatip Lisesi öğrenciliği, sonrasında Rizenin meşhur beldesi Kendirlide imamlık. Görev süresi içerisinde saygı ve tevazuunu hiç elden bırakmadı. Mütevazı kişiliğine rağmen zalimlere karşı celalliydi, "Zalime Yavuz, mazluma Yunustu" adeta.


20li yaşlarda Trabzonda, büyük gayretlerle hizmete başladı. Hayatı bu uğurda koşuşturmayla geçtiğinden ancak 30lu yaşlarda çoluk çocuğa karışabildi.

Gösterişsiz, iddiasız, dervişane bir çalışma usulü vardı. Çok çalışkandı. Neredeyse vatan toprağında gitmediği il, ilçe kalmamıştı. Büyüklerine sonsuz derecede saygısı vardı. 40 yıllık yaşamına çok büyük işler sığdırdı.


Arkadaşlarının dilinden


Arkadaşlarından Ali Soylu Ağabey´i dinlerken hüzünlendiklerini, güzel bir insanı kaybetmenin dayanılmaz ağırlığının yüreklerine çöktüğünü fark ediyor, bizde o psikolojiye giriyoruz. Sanki o günleri yeni baştan yaşıyoruz.

Arkadaşı Halim Altunkal Ondan şöyle bahsediyor: "Onunla tanışmamız seksenli yılların ortalarına rastlar. Müslüman kimliği her şeyin üzerinde idi. Kalıcı hizmetleri önemserdi. Aliyi diğerlerinden ayıran özelliği ise davası uğruna eriyip gitmesi, her haliyle davasını referans kabul etmesiydi.


Fazilet Partisinin ünlü kongresinde Recai Kutanı desteklemişti. Kongre salonuna "Ne diyorsa o, pankartını astıran kişidir Ali. Buna rağmen Tayyip Erdoğanın da cenazesine gelmesi, Onun nasıl bir insan olduğunu anlatmaya kâfidir sanırım.

Cenaze namazı mahşeri bir kalabalık eşliğinde Of Merkez Camiinde kılındı. Erbakan Hoca naaşı kabrine kadar götürdü. Hocanın cenazesinde çok üzüldüğüne şahit oldum."


Selim Cerrah ise soylu dava arkadaşı için şunları söylüyor: "Onu tanıdığımda 11 yaşımdaydım. Kendirlide imamlık yapıyordu. 1991 yılında Ankaraya okumak için geldiğim zaman, yer iz bilmez bir şekilde Refah Partisinin Genel Merkezine gittim. Ali Ağabey´i orada gördüğüm zaman ne kadar sevindiğimi anlatamam.

Ali Soylu Müslümanlığına kefil olunacak nadir insanlardandır. İyi bir sırdaştı. İnsanlar kimseye anlatamadığı sırlarını Ali ağabeye anlatır, çözüm bulmaya çalışırlardı. Yetim babasıydı. Vefat eden arkadaşlarının çocukları için maddi yardım toplardı. İnsanlara hakkı tavsiye ederdi.Arkadaşlarından ibadetleri zayıf olanları ziyaret eder, onlara uzun uzun nasihat ederdi.


Dizinin dibinde yetiştiği Ahmet Yaşar Hocaefendi trafik kazası geçirdiğinde üzüldüğü kadar, Onu hiç üzgün görmemiştim.

Son zamanlarında birkaç isim sayarak "İyi arkadaşlarımız trafik kazalarında şehit oldular, Rabbim bizi sevmiyor mu?" derdi. Biz bu sözlerden üzüntü duyduğumuzu, söylememesini rica etsek de, bu sözleri dillendirmeye devam etmişti.

Cuma günleri mecbur kalmadıkça, Cuma namazını kılıp Erbakan Hocanın elini öpmeden Ankaradan ayrılmazdı. O gün, kaza günü sabah namazından sonra yola çıkmıştı. Naaşını Ofa götürdüğümüzde kardeşi bana "Bu şekilde mi? Getirecektin"dedi, Ali Ağabey ile tek acı hatıram bu sanırım.


Vefatından birkaç gün önce İstanbula gitmiş ve akrabalarından helallik istemişti."


Adanmışlığın adı: İncetahtacı


Azim, sadakat ve hoşgörü timsali ağabeyimiz. Fazilet Partisi Gaziantep Milletvekili ya da Susurluk Komisyonu sözcüsü diyerek geçiştiremeyeceğimiz bir büyük insan. Gelin Mehmet Bedri İncetahtacı Ağabey´imizi oğlunun, Yahya İncetahtacının ağzından dinleyelim:


"Kuvvetli bir inanca sahipti ve inandığı gibi yaşardı. Doğru davaya ve bir gün herkesin Milli Görüşçü olacağına inanıyordu. Bu uğurda gece gündüz demeden, çalışıyordu. Müslümanların dertlerini kendisine dert ediniyor, bu sorunların çözümü için yapılabilecekleri bulmayı arzuluyordu.

Çok iyi bir okur ve araştırmacı idi. Her kesimden okur, özellikle Cemil Meriçi çok severdi. Sahip olduğu ilim, Onu davasına bağlıyordu.

Gaziantepte Adil Hocadan ders alırdı. İnsan yetiştiriyordu. Kuran-ı Kerim hariç her şeyi sorgular, değişimin önemine vurgu yapardı. Fakat inandığı doğrulardan da taviz vermezdi.

Espriliydi. Kesinlikle kaş çatıp oturmaz etrafındakilerle hemen sohbete başlardı. Çocuklar gibi neşeliydi. Bir gün Erbakan Hoca babamı evine davet etmişti. Bunun üzerine evde çocuklar gibi sevindiğini hatırlarım.

Özgürlükçü bir yapıya sahipti. Bizi Milli Görüşçü olmaya kesinlikle zorlamadı. Çok çalışkandı. Son 3 ayında 30 ili gezdi ve her hafta Gaziantepe gitti. Sorumluluğunun bilincindeydi. Hiç kimse gitmese bile o Meclise giderdi. Bütün milletvekilleri kendisini severdi.

Bize sürekli öğütler verir, kaliteli olmamızı, hayatın boş olduğunu ve aklımızı başımıza almamızı isterdi.

Liderine bağlıydı. Bizlere "Hocayı tanıdıkça sevginiz artar, Erdoğanı tanıdıkça azalır" diyordu. Yenilikçileri ve Erdoğanı uyarıyordu. Milli Görüşten ayrılması halinde yanında olmayacağını Erdoğana beyan etmişti.

Vefatından sonra gerekli tahkikatın yapılmaması bizleri en fazla üzen şey oldu. Olayın üstüne gidilmedi. Suikast olup olmadığı muallâkta kaldı. Sonucu ne olursa olsun gerekli araştırmalar yapılmalı, olay aydınlatılmalıydı.

Şimdi babamı düşündüğümüzde kesinlikle üzüntü duymuyoruz. Onun gibi olmak, davası için gayret sarf etmek, kendimizi davaya adamak geliyor aklımıza. O bize şimdi bile aşk veriyor, şevk katıyor."


Bir arkadaşının Bedri ağabeyin ardından söyledikleri güzel bir özet oluyor belki de: "Bazı insanlar vardır bu dünya ki dostluklarından çok, ahiret dostlukları önemlidir. Rahmetli Mehmet Bedri İncetahtacıda böyle bir insandı."


Şimdi vefatlarından seneler sonra bu üç yiğit eri anıyoruz. Anlattığımız bunca şeye rağmen onları tanıyanlar için isimlerini zikretmek, sadece Adnan Demirtürk, Ali Soylu, Mehmet Bedri İncetahtacı demek çok daha fazla şey ifade ediyor.
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakanın Adnan Demirtürk için yaptığı duayı, bu üç şuurlu Müslüman için yaparak noktalayalım sözlerimizi. İnşaallah Rabbimiz Onlara şehit muamelesi yapar Âmin.

Taha Kolcu

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol